31 Ocak 2010 Pazar

Güzeldi

Güzeldi, otantikti, post moderndi… Daha da önemlisi burada Mekdanılds, Börgırkink, Starbaks gibi kapitalizm mekânları ve içinde yuvalanmış şişko kapitalist orosbu çocukları yoktu. Bu beni oldukça sevindirmişti.

Oldum olası nefret ederim mevzu bahis piçlerden ve yuvalarından. Üstlerinde ‘GAP’ yazan kapşonlu eşofmanlarından tanırım hepsini… Konuştukları Türkçe kulağımı tırmalar (‘R’leri eriterek söylüyorlar ya) ‘Embiyey’ ‘Ragbi’ hatta çok acaip, su altı ragbisi gibi tam zengin piçi sporlarına ilgi duyan samimiyetsiz göt çocukları…

En son ortaokulda yalnız başıma bi Börgırking lokantasına gitmiştim. Kardeşim sipariş verme esnasında yaşanan o hengamelik, o kargaşa, o çılgın kapitalist gençlik beni o kadar strese sokmuştu ki sadece ‘Vupır.. vupır..’ diyebilmiştim. koşarak kaçmıştım o börgır kinkten.

Nasıl kaçmayım? Arkamda bu işin kompedanı olmuş bir sürü tiki ‘kikir kikir’ gülüşüyor. Karşımda, ‘beni CİA eğitti’ dercesine küstah bakışlarıyla duran servis elemanı. Ben ise tabelalarda asılı fiyat listelerini ‘lan 10 milyon diyo şimdi vericez parayı bokum kadar bişey koycaklar önüme doymayacaz görmeyecez’ gibi gayet safiyane bir şekilde inceliyorum (bıraksana rahat edeyim!) . En sonunda, arkadan gelen tiki baskısı, önde ‘’hadi lan fakir! sipariş ver bu kadar zengin çocuğu seni mi beklicek’ der gibi duran servis elemanına dayanamayıp kaçmıştım.

İşte o gün bu gündür nerde bi ketçap nerde bi mayonez görsem duygusallaşırım (fırk!). Ha bir de Özkan Piknik! O günden sonra yıllardır hayatımdan çıkmadı, Özkan piknik ve Özkan Pikniğin derisi bol tavuk döneri (Oh mis).

25 Ocak 2010 Pazartesi

Düğün Görl

Düğün Görl. Bir Türkiye gerçeği. Avrupa’daki, party girl kavramının ülkemdeki karşılığı sayılabilir. Hepimiz tanırız, hemen her düğünde hazır bulunan bir zümreye ait insanlardır bunlar. Her şeyden önce düğün iyi bir Düğün Görl, lise mezunudur ve ortaokul seviyesinde İngilizceyi ana dili gibi konuşur.. (yes ay em fayn tenk yu)

Düğün Görl geceye iştirak eden diğer hanımları, gelini eleştirir. Onlar hakkında yorumlar yaparak onları it götüne sokmaya çalışır. Düğün Görl beyonce hayranıdır. Giyim kuşamı ve makyajıyla Beyonce olmayı hedefleyen Düğün Görl kınalı yapıncak olmaktan öte gidemez.

2’ye ayrılır düğün görl;

Şişman Düğün Görl: Oynamayı pek tercih etmeyen Düğün Görldür bu. Genel de kuru pasta ve limonatanın sık tazelendiği bölgeye yakın otururlar. Uzaktan bakınca Konsolos gibi durur. Ciddi, vakur, düğüne hâkim… Hani, sanki halayı yanlış çekeni ‘düğün dışı’ edip siktiri çalacak! Benim için biraz sibelcan görüntüsü verir bu Düğün görl.

Sıska Düğün Görl: Sevdiğim Düğün Görl çeşididir bu. Kıttır kıttır oynar. 2 dakika yerinde duramaz. Buna karşın en sinsi Düğün Görl de bu gruptan çıkar. Gelinle damadın arkasından etmediği lafı koymaz ama yüzlerine de ‘değerli’ gibi sırıtır. Ayrıca oynamaktan yorulup oturduğunda da uzaklara doğru uzun uzun bakışlar atarak, düğüne katılan genç delikanlılar arasında gerginliğe sebebiyet verir.

Düğün görl büyüyünce; ‘’beni tanıdın mı ben bilmem ne teyzen, kocaman olmuşsun’’ diyen teyze olur, evrim geçirmiş pikaçu misali.

24 Ocak 2010 Pazar

Ukrayna Ulusuna Sesleniş

Sevgili, dost, kardeş ve fakbadi Ukrayna halkına en içten sevgi ve muhabbetlerimi ileterek sözlerime başlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi Türk ve Ukrayna toplulukları ‘bin yıldır’ kardeş gibi birlikte yaşamaktadır. Dini, dili, kültürü seksi bir olan bu iki topluluk birbirinden ayrı düşünülemez. En azından benim için Ukrayna’nın olmadığı bir dünya acayip sıkıcı olurdu. Sizlere beslediğimiz derin muhabbeti böyle anlatamam, yani bu çok çiğ kaldı ama uzun yazınca kimse okumuyor. O yüzden ben direk konuya gireyim.

Geçtiğimiz günlerde genel seçim yaptı dost ve kardeş Ukrayna halkı… Seçimlerin galibi ise Yulia TİMOŞENKO oldu. Evet, bu çok normal. Ben de Ukraynalı olsam gider Yulia Hanıma verirdim oyumu. O tipine soktumun yusçenkosuna oy verecek halim yok!

Bizim ülkemizde TİMOŞENKO kadar güzel manken bile yokken, siz bunu devlet başkanı yapıyorsunuz. Bu, Arap’ın yağı bol bulmasının akabinde gerçekleştirdiği o protest eyleme benziyor. Sevgili Ukrayna halkı, ben sizin iç işlerinize karışmak istemiyorum ama dost acı söyler. Burada, Murat BOZ kliplerinde görmeye alıştığımız tarzda bir hatunu başbakan yaparsanız sizi bir gün sikebilirler. Yok, illa kadın başbakan olacak! Diye bir isteğiniz varsa, bizden Rahşan ECEVİT’İ veya Tansu ÇİLLER’İ alabilirdiniz. Size feda olsun. TİMOŞENKO’nun nesi var? Diye soracak olursanız, ‘’Seksi resimleri için tıklayınız’’ bir havası var. Yani TİMOŞENKO bizim memlekette olsa, kebapçı açılışına katılmış Nilay Dorsa’dan farklı bir muamele göremez. Mitinglerde falan taciz edilir. Kabinedeki bakanlar askıntı olur. İşte ben de sizin bu duruma düşmenizden korkuyorum, kadın zaten belli bir süre başbakanlık görevini yürüttü hevesini aldı ama artık yeter. Siz gelin bu işten vazgeçin. Bu benden size bir dost öğüdüdü.

Son olarak, sözlerimi noktalarken, Rusya’ya olan doğal gaz borçlarınızı ödemenizi diliyorum. Yulia TİMOŞENKO ve onun gibi milyonlarca Ukraynalı saygı değer ablamızı üşütmemenizi temenni ediyorum. Ayrıca, Vladimir KLİŞKO, Vitali KLİŞKO ve Andrei ŞEVŞENKO’ya İzmail belediye başkanına, Sivas Topoldaki arkadaşlarıma ve Kırımdaki tüm Tatar halkına sevgilerimi iletiyorum.

Yazamıyordum 7 çünkü Moğolistandaydım

Ozan beni memleketime yollamıştı. Artık seksin olmadığı o topraklara, anadoluya dönmüştüm. Nuh’un Ankara makarnası, köy ekmeği, tereyağı, bulgur pilavı, buğday, çeşitli kilim motifleri, saz, gözleri yaşlı annem, elleri nasırlı babam ve Neşet Ertaştan ibaret, Latif Doğan ile Küstüm Show tadında bir hayat sürmeye başlamıştım yine. Bir gün, zavallı annem ki neden zavallı olduğunu hala anlamış değilim, yanıma gelip dedi ki;

-Oğul oğul! Artık vaktin geldi, seni everelim!

-Anam! Garib Anam! Dünya tatlı, can aziz ölmeden koma beni mezara desem de dinletemedim...

Uzun görüşmelerden sonra, Atadır nihayetinde deyip daha fazla karşı çıkmadım. (Çok gelenekçi bir aile yapımız vardır. Annem hala boş zamanlarında cepheye ekmek, mermi falan taşır. Babam sık sık balkan harbine katılıyor. Öyle yani.)

Bana düşündüğün birisi mi var? Diye sordum. Moğolistan’da yaşayan uzaktan akrabalarımız olduğunu onların büyük kızını bana almak istediğini söyledi. (Evet, biz ruh hastasıyız o kadar uzaktan akrabalarımızla hala görüşüyoruz)

Ertesi gün eşyalarımızı toplayıp Moğolistana doğru yola çıktık. Akrabalarımız Gobi çölünde yaşayan, Uygur kökenli Moğollardı. 4 gün sonra Gobi çölüne varmıştık, uçsuz bucaksız bir bozkırdı. Keçi kılından çadırlarda yaşıyormuş akrabalarımız. Bizi büyük alaka ile karşıladılar.

Adı Katun Bugaymış (boğa hatun) sözlümün. Katun Buga 1.94 boyunda iri yarı kalıplı bir kızdı. At üstünde dörtnala giderken ok atabiliyor, hiç durmadan yalaşık 350 km at binebiliyordu. Çok iyi kılıç kullanabiliyor, Türk dövüş sanatı Sayokan’ı ileri düzeyde yapıyordu. 150 kiloyla Benç Pires’e giriyordu. Hatta boş zamanlarında 40 yiğidiyle Çin’e akın düzenlediğini dahi söylediler. En önemlisi ise çok şamanistti, inançlarına aşırı bağlıydı. Eline erkek eli değmemişti, sadece bi kere yanlışlıkla atının pipisi değmişti. O da kazara yani yerden bişey alırken.

Kızın Ağabeyi Subutay Bahadır ise tam dört Katun Buga ebadındaydı. Beni de çok sevmişti. Fanatik cimbom’lu olan Subutay Bahadırla kımız içip maç izlemek çok zevkliydi doğrusu. Gobi Ülkü Ocaklarını ziyaret ettik birlikte. Oradaki reislerle tanışıp hoş beş ettik. Subutay Bahadır; bozkır düğünü düşünmüştü bizim için. Misafirleri de kuru pasta-kımızla idare edip düğünü ucuza getirecekti. ‘Öyle toy verip şölen etmeye gerek yok aslında’ diyordu. Cimriydi.(Orusbu çocuğu)

15 gün’e yakındır gobi çöllerinde Katun Bugayla birbirimize alışmaya çalışıyorduk. Daha doğrusu ben çalışıyordum. Gerçi Cengiz han gibi ‘Dunak’ dediğimiz bölgeden aşağı sarkan bıyık bırakmasaydı daha kolay olacaktı alışmam ama işte Katun Buga gibi narin duyguları olan bir kıza traş olmasını söylemek onu çok incitebilirdi… Katun Buga benim kafama ölü kuzgun koyup koşmamı istiyor, sonra da ben hareket halindeyken kuzgunu okla vuruyordu. Çeşitli sayokan tekniklerini üzerimde deniyor, canımı yakıyordu. Bazen Tar çalıp, Özbek türküleri, İsmail Yk şarkıları seslendiriyoduk uçsuz gobi çölünde. Çin seddini aşıp Çinli çaşıtlardan baş alıyorduk. Aramıza doğan bu vıcık aşk nereye gidiyor diye düşünürken, yine bir gün kılıç kalkan talimi sırasında kalkanıyla gösüme vurunca ben, ‘Hayat maksimumda!’ şeklinde yere düştüm. Tabi çarpmanın etkisiyle bilincimi yitirmişim.

Şiddetli baş ağrısıyla uyandım. Karşımda gördüğüm manzara beni çok şaşırtmıştı. Başımda porno filmlerdekilerle alakası olmayan, Moldova bayan milli güreş takımından kaçmış bir görüntü çizen bir hemşire (hem de bildiğin bıyıklı falan)… Uyandık mı? Diye sordu. Sigaradan çatallanmış sesi kulağımı tırmalamıştı. Noldu bana? Diye yanıtladım (Karizmatiğimdir).

Not: Selda Bağcan modeli yapılmış saçlarından anladığım kadarıyla hemşire duldu.