O gece evde yalnız kalacaktım. Ev halkı şehir dışına çıkmış, geride bir tek ben kalmıştım. "Dışarı çıkaydın ya a susak" dediğinizi duyar gibiyim. Bir gidin, biz de biliyoruz ama yollar kapalıydı. Belediyenin 25 derece sıcaklıkta hiçbir şey yağmamasına rağmen yolları kapaması ilginç ve ürkütücüydü. "N'oluyoruz lan!" diye tırsmıştım. Ancak kararlıydım, tırstığımı kendime çaktırmayacaktım. "Amaan ne güzel işte yalnızım, istediğimi yaparım." diye kendimi avutmaya çalıştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde başıma geleceklerden habersizdim...
---
Dur madem yapacak şey yok, koltuk örtülerini düzelteyim demiştim kendi kendime. Bu arada saatten, şiddeti sürekli artan tik-tak-tik-tak sesleri yükseliyordu. Yavaş çekimde saate baktım, baktığımda tam olarak 12:00 olmuştu. Akrep, yelkovan ve saniye kolları üstüste bindiğinde çıkan tik sesi öylesine yüksekti ki, kulaklarımı tıkama ihtiyacı duydum. "Hassiktir, noluyo oğlum?!" derken saçlarım uçuşmaya başladı. Ve birdenbire televizyon açıldı. Ekran maviydi. Odanın içi masmavi olmuştu. Saçlarım uçuşmaya devam ediyordu. Vuuvhuuv. rüzgar aynen böyle uğulduyordu. Sonra kesif bir koku rüzgarla birlikte tüm odayı kaplamıştı. Snff snff. Len len! Altıma yapmıştım. Öyle bir ortamda kim olsa aynı şeyi yapardı diye kendimi rahatlattım. Rahatlama işini fazla abartmış olmalıyım ki dönüp bir de eserime baktım. Güzel, Van Dyck Kahverengisi. Bugüne kadar elde ettiğim en iyi kahverengiydi. O an özgüvenimi geri kazandım ve tırsmayı kestim. Nereden esiyor bu kadar, diye sağa sola bakınmaya başladım. Hay allah, balkon kapısını kapamayı unutmuştum. Kendi salaklığıma gülerek gittim ve kapadım. Televizyona da hafifçe bir yumruk atınca kendi kendine kapandı. Yıllardır durup dururken açılırdı o. Saat ise benden 3 yaş büyüktü ve artık çalışırken gıcırdaması kaçınılmazdı. Korkacak bir şey kalmamıştı.
Koltuk örtülerini düzeltmeye devam ettim. Bir türlü düzelmiyorlardı lanet olasıcalar. Onlara çok sinirlenmiş ve aduket marifetlerimi üzerlerinde uygulamaya başlamıştım. Gardlarını alıp burnuma burnuma toz kaldırdılar. Tozla birlikte hapşırdım haliyle. Sonra cebimden bir selpak çıkartıp burnumu sildim. Gene eserime baktım. İşte şimdi gerçekten hassiktirdi! Eserim Galaksi Yeşili'ydi. Yıllardır elde etmeye çalıştığım bir diğer rengi de bu esrarengiz gecede elde etmiştim. Keyfim öylesine yerindeydi ki, akreple yelkovandan Şahin K çıksa vız gelirdi. Bu espriyi yaptıktan sonra "Len yoksa?" diye şüpheyle bir kez daha saate baktım. Saat 12:25 olmuştu. Haha, akrep ve yelkovan öylece ilerliyorlardı. Sakindim.
Geriye bir tek, tekli koltuğun örtüsü kalmıştı. Nedense bir anda çok neşelendim ve la la la dan başka hiçbir sözü olmayan hafif hüzünlü bir çocuk şarkısı söylemeye başladım. Şarkının ritmini sürekli düşürüyordum, gitgide daha yavaş bir şarkıya dönüşüyordu. Ve yavaşladıkça sesim kalınlaşıyordu. Sesim kalınlaştıkça da yankı yapıyordu. Sonra gene televizyon açıldı. Gene mavi ekranla karşı karşıya geldim. Eeh ama yettin, diye terliğimi kaptığım gibi fırlatmaya yeltenirken elektrikler kesildi. Televizyon kapanmamıştı! La la la şarkısını kesip Kelime-i Şahadet getirmeye başladım. Ama bir saniye, birisi benim bıraktığım yerden la la la demeye devam ediyordu. Arkamı döndüm. Aynayla karşı karşıya gelmiştim. Suratım masmaviydi. "Korkmamalıyım, hiçbir şey yok, gaipten sesler duyuyorum, geçecek." diyordum kendi kendime. Sonra kolumu aşağı yukarı hareket ettirdim, aynadaki yansımamda bir anormallik yoktu. Saate baktım, 12:31 olmuştu. Akreple yelkovan hala yerindeydi. Tamam işte oğlum, tırsmaya lüzum yok, gidip şu sigortaları kontrol edeyim düşüncesiyle sağa doğru bir adım attım. Ben adım atınca aynadaki yansımamın da bir adım atması gerekirdi. Ancak... Laan! Aynada sabittim! Ya allah bismillahtı. Aynadaki ben la la la şarkısını söylemeye devam ediyordu. Sonra oda yavaşça aydınlandı, aynadaki canlı başka bir şeye dönüşüyordu. Kırmızı fırfırlı bir mini etek, mavi gözler, sarı iki yandan toplanmış saçlar, lolipop, kırmızı allık. La la la diye şarkı söyleyen canlı Gocu'ya dönüşmüştü!
-Gene ne işin var burda, bu ne hal?!
-Liseli oldum ben. Oyunculuğa soyundum. Hatta az sonra gerçekten soyunucam. Şahin abi yüziyim geliyim dedi.
-Niye yapıyosun bunu, niye!?
-Ekmek parası lan, napsaydım.
-Seni bu hayattan kurtarıcam. Gel, bu taraftan.
Balkondan sarı bornozuyla Şahin K girdi. "Bi yüzdüm geldim bacım." dedi. Bornozu çıkarmak üzere kemerini çözmeye başladı...
şu pis hikayelerinizde beni kullanıp, ekmeğime mani oluyorsunuz lan! bu derdimden yazamıyordum serisinin allah belasını versin yazımda demvurmuştum. . .
YanıtlaSilo değil sen beni güldürdün, allahta seni güldürsün :P