Ali yolun karşısındaki dükkândan yiyecek bir şeyler sipariş etmişti ikisi için, bu gün iyi davranıyorlardı ona… Marianne’e de teklif ettiler ama o Fransız restoranından kuzu makatında marine edilmiş mantar soslu perne yiyeceğini söylemişti.
Siparişlerin gelmesi normalden uzun sürdüğü için Ali; ben bir gidip bakayım şu göteleklere dedi ve çıktı. İstediği fırsatı yakalamıştı artık, başbaşalardı tüm merakını giderecek cevaplara vakıf olabilirdi…
Biraz cesaret… Derin nefes al…
-Marianne… Dedi. Sesi titremişti sanki.
Marianne o’na gözlerini dikti ve ciddi bir ses tonuyla ‘’Evet’’ diye yanıtladı.Sanki bir şeyler soracağını biliyor gibiydi, hatta ne soracağını da biliyor gibiydi.
Tam soruyu soracağı sırada marianne’in dikkati başka bir yöne çevrildi. O yöne doğru baktığında takım elbiseli iki adamın ofise girdiğini gördü.
Amerikan filmlerindeki çaylak polis ve kıçının kılları kadayıf olmuş usta polis tiplemesi gibiydiler. ‘Bayan Marianne, konuşmamız gerek’ dedi kır saçlı olan. Marianne’in o beyaz teni kıpkırmızı kesilmişti ‘Tamam’ dedi kekeleyerek. O ise olan biteni şaşkınlıkla izliyordu, kimdi bu adamlar? Marianne neden bu kadar korkmuştu?
Müdahale etme gereği duyuyordu ama bir taraftan da tırsıyordu. Marianne; beni idare et eğer öğle tatili bitmeden dönemezsem, dedi ve adamlarla beraber apar topar çıktı.
Cama yöneldi aşağı baktı, siyah bir arabaya binip hızla uzaklaştılar… Biraz sonra Ali elinde yiyeceklerle gelmişti, Hadi usta yumul yaaa! Saat kaç oldu hala yiyemedik hmunuzgm! Şindi gelir millet dedi. Tamam, anlamında kafasını salladı.
****
Çalışanlar Yavaş yavaş ofise gelmeye başlamıştı ama Marianne hala yoktu. Jimmy de gelmemişti çok korkmuş olmalıydı. Ali sürekli bir şeyler anlatıyordu, bu günkü olaydan sonra ona gayet samimi davranmaya başlamıştı. 2 metrelik bu dev Senegal’li artık onu ciddiye alıyor olmalıydı.
****
Artık öğle tatili bitmiş, tüm çalışanlar gelmişti. Lakin Marianne ve Jimmy hala yoktu. Ofise gelip Marianne’i götüren gizemli adamları düşündü, onlara da gider yapsa mıydım acaba? Diye geçirdi içinden. Yok, yok onlar Jimmy gibi yavşak değillerdi hoplatırlardı adamı valla.
Bunları düşünürken kapıda Bay Vdjevic belirdi. Ofisi biraz süzdükten sonra odasına girdi. Onda da garip bir hal vardı, bu günkü olaydan olduğunu düşündü… Biraz pişmanlık hissetti.
Bu sırada Ali dirseğiyle dürttü; Geldi seninki, dedi hafiften sırıttı.
Az sonra Dimitar’ın sekreteri Gergana Stanimirova’nın ona doğru geldiğini fark etti.
Gergana çok güzel bir kadındı. Sarı saçlı, beyaz tenli, uzun boylu, Gergana’nın güzelliği eksikmiş gibi bir de koyu mavi iri gözleri vardı… Bulgaristan’ın Razgrad kentinde doğmuş, buraya üniversite için gelmiş ve kalmıştı. Bu donuk ifadeli güzel kadın, iri gözlerini ona dikmişti. Ananı sikicem der gibi bakıyordu yine. Korkuyordu bu kadından, ona karşı sanki bütün sırlarımı, açıklarımı biliyor duygusu beslediği için konuşmazdı pek. Aslında güzel bulduğu tüm kadınlardan korkardı sebepsiz.
-Bay Vdjevic sizi bekliyorlar. Dedi Gergana ve cevabı beklemeden tekrar odasına döndü.
Gergana gittikten sonra Ali;Usta bu hatun verse siker misin? Diye sordu… Üff var ya!.. Amına bile korum! diye yanıtladı. Bu erkek geyiğine bayılıyordu, ‘’Verse siker misin?’’ ‘’Amına bile korum’’ bu geyik yapıldıktan sonra sanki gerçekten x vermiş de y sikmiş gibi haz duyardı erkekler. O da bunun gibi derin bir haz duydu.
****
Ceketini sırtına geçirdi, kravatını düzeltti ve Vdjevic’in odasına doğru yürümeye başladı. Aklında Marianne, Jimmy, Gergana, Ali ve bu gün gelen iki gizemli adam vardı. Bunları ayrı ayrı düşünmek için sıraya koyamıyordu. Kafasının içinde hepsi birbiriyle kavga ediyor gibiydi. Uzun holü yavaş adımlarla geçerken, mermer zemine vuran kösele ayakkabının tabanından çıkan ’tak’ ‘tak’ seslerinin onu karizmatik yaptığını düşünüyordu.
Vdjevic’in odasının önüne geldi. Kapının önünde Gergana’nın masası, duruyordu. Gömleğinin açık olan üst düğmelerinden gözüken göğüslerini dikizledi göz ucuyla. Meme ne saçma bir şey lan! En azından Gergana’nınkiler çok saçma… İnce yapılı bu kadında bu kadar büyük olmamalılar diye düşünürken, Gergana her zamanki ‘’sikerim’’ bakışlarını fırlatınca utanıp bakışlarını yere eğdi.
***
Kapıyı tıklattı, içeri girdi…Dimitar Vdjevic, biraz süzdü onu, oturmasını istedi…
Nasılsın? Diye sordu. Bu sırada o dev odadaki ayrıntıları inceliyordu çaktırmadan…
-İyiyim efendim teşekkürler
-Bu günkü davr….
Sözünü kesme ihtiyacı hissetmişti, kendini savunmalıydı. O orospu evladı yüzünden patrondan fırça yiyecek hali yoktu.
-Efendim, sizinle dalga geçmek istemişti biliyorsunuz…
- Kendimi savunamaz mıyım sikik?
-Bay Dimitar yanlış anladınız ben, şeyy….
-Sıs lan Kaaamil! Ben Sırp’ım lan. O Jimmy denen kızıl kafaya kendimi ezdirir miyim hiç? Hangi gapının köpee oluyo o?
Bay Dimitar’ı ilk kez bu kadar sinirli görüyordu. Anlam verememişti buna. Oysa dışarıdan sevimli, ayıcık gibi duran bu adam şimdi kendisine karşı Mafya babası kesilmişti. Her Sırp’ın ortalamanın biraz üzerinde faşist olduğunu okumuştu bir yerde. Bay Dimitar buna inanmasına engel olmuştu ta ki bu zamana kadar.
Bay Dimitar daha yumuşak bir ses tonuyla devam etti…
-Bak aslanım, tamam gençsin kanın kaynıyo anlıyorum ben seni… Hem seni daima sevmişimdir bilirsin ama öyle zıplama her şeye. Akıllı, efendi ol canımı ye. Biraz tatile ihtiyacın var galiba, şimdi doğruca evine git biraz istirahat et.
-Peki…
Ayağa kalktı, başıyla Bay Dimitar’ı selamlayıp kapıyı araladı. Jimmy’yi de kafana takma, artık sorun olmayacak dedi Bay Dimitar…
Ne? Nasıl? Gibi birçok soru geldi aklına ama soramadı. Doğrudan ofise gitti. Ali yerinde yoktu, ama onu sormadan pardösüsünü giyip çıktı. Bu pardösü beni en az 1.70 gösteriyor diye geçirdi içinden. Dışarı çıktı yağmur biraz daha şiddetini arttırmıştı. Şansına, beklediği dolmuş çabuk gelmişti. Kafasını, cama dayadı ön koltukta oturan şişman kadınların muhabbetine takıldı kulağı. Bir yandan da eve gidip uyumayı düşünüyordu. Bir süre sonra içi geçiyor gibi oldu, neyse ki ineceği yere yaklaşmıştı.
****
Apartmana girdi, posta kutusuna gözü çarptı bir paket vardı. Şaşkınlık içinde aldı. Kim bana bir şeyler yollar ki dedi kendi kendine. Merdivenleri çıkarken paketi kontrol ediyordu. Üstünde yazan isme göre kendisine ait değildi. Karolina Terapicharova adınaydı ancak adres kendi evinindi. Bir anlam veremedi. Eve girdi… Camları açtı, odaların hava alması gerekiyordu. Duşa girip rahatladı. Koltuğa uzandı, televizyonu açtı. İzlemiyordu. Bu gün’ü düşünüyordu o.
Marianne’i, Jimmy’i, Bay Dimitar’ın tavrını. O iki gizemli adamı. Şu paket aklından çıkmıştı bile.
Kapı şiddetli bir şekilde vuruluyordu… Koltuğun üstünde uyuya kalmış, saat gecenin 3’ü olmuştu…
Ustaların etkisiye güçlenmiş bir kalemin, arkası yarını gibi oldu bu. Hoş oldu, güzel oldu bu.
YanıtlaSilartı veremiyoz mu?
YanıtlaSilhoş olmuş bu, gerilimli yerlerinde reklam giren televizyon dizilerine benziyor biraz. ama gizem iyidir, güzeldir.
YanıtlaSilvuv beğendim, devamını da merak ettim. devamı gelmezse yarım kalmam çok mümkün.
YanıtlaSil