Bu gün o hastası olunan kartpostallardan birine baktım bebek, üstelik kağıda basılmamıştı. İşten çıktım, yorgun argın eminönüne inip, vapura bindim. Vapurun balkonuna geçtiğimde gördüm kağıtsız kartpostalı! İstanbul'un denizleri erimiş, koca şişman kara bulutlar olmuşlar. Gri olmuş şehir, öyle güzel ki!
Birden kocaman kocaman yağmur damlaları düşmeye başladı gökten. Çılak kollarıma soğuk soğuk çarptılar, ama üşütmediler beni. Sonra solyanımda Galata köprüsünü gördüm bebek, üzerinde turistler hayran hayran izliyorlardı istanbul'u. Ne kadar şanssızlar, yarın, bilemedin öbür gün gidecekler buradan! Ben şanslıyım bebek, İstanbul benim evim.
Boğaz köprüsüne baktım, Anadolu ayağı kararmış, Avrupa'sı aydınlık. İstanbul'un yarısı kara şişman bulutlarca yutulmuş, yarısı beyaz bulutların arasından sızan ışıkla ışıldıyor. Bebek görmeliydin!
Bir gönüle iki aşk sığmaz derler ya, bu gün anladım neden yıllardır aşık olamadığımı; çünkü ben zaten aşıktım. Aşığım sana İstanbul! Boğaz'ın üstünde güneşine, mazgallarından taşan yağmur sularının hayatımı felç edişine, geceleri İstiklal'den sarhoşça yalpalayarak Galata'ya yürümeye hastayım İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder