13 Kasım 2009 Cuma

MERAK (1)

Ağzında iğrenç bir tatla uyandı. Sabahları nefretle uyanmasını sağlayan iğrenç sesli çalar saate bakıp küfür etti.Kahvesini dahi içemeden yola koyuldu, trafik keşmekeşi üstüne bir de şu zindan gibi hava eklenmişti. Hep böyleydi bu şehir, güzel günleri insanlara sayıyla verirdi… Bir kez daha hayattan nefret ettiğini anladı. Anlardı mütemadiyen ama anlatamazdı. C-107 yine geç kalmıştı. ‘Of sam yine karınla mı kavga ettin kılıbık ibiş’ diye düşündü. Mecbur taksiye binecekti. Sıkışık trafik ve sıkıcı bir yolculuktan sonra kendini ofise attı. ‘Selamın aleyküm genşler !’ dediğini duydu çaycının… ‘genş’ neydi abii ? Genç o genç (!) onun o koca kafasını duvara sürtmek istemişti lakin götü yememişti. Bunu kendine itiraf etmekten kaçınır bir halde çaycı josh’tan bir kahve istedi ve kendini masasına attı.

Karşısında her zamanki gibi marianne oturuyordu. Yine aklında bu kadınla ilgili o şüpheleri geçti; yok hayır şimdi sırası değildi.

Jimmy her zamanki yavşaklığı ile ofise dalmıştı, aslında biraz maçası sıksa jimmy’yi de dövecekti ama… ama götü yemiyordu olay bu! Aslında iş bunu kendine itiraf etmekti. Nitekim 1.65 boy 52 kilo bir adamın ivan drago’ya özenip tek yumrukta jimmy’i yere sermesi olağan dışıydı. Aslında çaksa bir tane ardında ‘if he dies he dies’ dese ne şekli olurdu amına koyayımdı.

Saat öğle tatiline yaklaşıyordu, ne yesem ki diye düşündü. Yarak amına koyayım diye cevapladı...

Marianne’e baktı, lan acaba? Dedi. Marianne ‘ ne var sikik’ bakışını çiviledi onun üzerine… Artık dayanamıyordu kafasındaki bu şüphe bitmeliydi, bu öğle tatilinde veya iş çıkışında gidip delikanlı gibi soracaktı. Terslerse de terslesin lan ! dedi böyle sünepe yaşanır mıydı?

Bay Dimitar Vdjevic içeri girdi. Birden bu adama hayran olduğunun farkına vardı, pengueni andıran fiziği beyaz teni kıpkırmızı ve her daim pişmiş kelle gibi sırıtan şu yüzü… Bay Dimitara hayran olmayan adamın rektumundan şırıngasız kan çekerim bee demek geldi içinden. Öyle ya en güç zamanında Bay Dimitar onu işe almış ve büyük bir müşkülünü halletmişti.

Bat Dimitar boğazını temizledi, belli ki önemli bir duyuru yapacaktı… Birden jimmy’ye döndü kızıl saçları ve beyaz suratı üzerindeki çilleri ne kadar iğrençti ve yine her zamanki yavşak sırıtışı ile Bay Dimitar’a bakıp sırıtıyordu. Sol gözünün seğirmeye başladığını hissetti ve tekrar Bay Dimitar’a döndü;

-Arkadaşlar, çalışmalarınızdan memnunum fakat malum kriz var, kimseyi işten çıkartmak istemiyorum bu sebepten hepinizden üst performans bekliyorum. Bu arada çaycı josh bana aranızdan birkaç kişinin ödeme yapmadığından söz etti lütfen onlar ödemelerini yapsın, o adamınki de can! Başka sorusu olan? Diyerek sözlerini noktalarken Jimmy söze atladı.

- Bay Vdjevic ? saat kaç acaba?

Espri yaptığını zannetmişti geri zekalı, artık daha fazla tahammül edemezdi… bu çok tutulmuş sidik renkli saçları olan göt oğlanı bir keresinde de Bay Dimitarın şişko olduğunu ima etmiş, Hulusi Kentmen ile doğru orantılı bir mizaca sahip Bay Dimitar ise ses çıkartmamıştı.

- Senin tahtanı sikerim lan orospu çocuğu düzgün konuş! Diyerek ayağa kalktı ve jimmy’nin üzerine hamle yaptı. Jimmy ve ofisteki herkes donup kalmıştı, ondan böyle bir hareket beklemiyorlardı bu kadar sünepe bir insan böyle bir hareketi nasıl yapabilirdi?

***

Kendine geldiğinde ‘oha hacı naptım lan ben’ diye düşünmekten kendini alamadı. Az önce jimmy’e posta koymuş ve Jimmy çük gibi kala kalmıştı. Bu arada kendisini tutan Senegal göçmeni Ali Lukunku’yu fark etti. Ayıdan dönme şerefsiz diye düşündü. Çaktırmamak için ''bırakın lan beni anasını avradını sikcem o ibişin'' tarzı nidalarla jimmy’e bağrıyordu. Bay Dimitar şoktaydı herkes gibi. Ali; tamam usta siktir et bulaşma ite köpeğe diye çekiştirirken bu gün bana karada ölüm yok diye düşündü. Artık bu gazla marianne ile de konuşabilirdi.

***
Jimmy ofisten kaçar adım, çıkmıştı zaten öğle tatili de yaklaşıyordu.
Ali; bu sinirle seni salmayalım hacı, buraya söyleyelim dedi.
Olur aga! Diye yanıtladı. Göz ucuyla marianne’e baktı, korkmuştu. Korkunca daha da güzeldi sanki. Kafasındaki şüpheler olmasaydı belki âşık bile olabilirdi. Marianne, ona baktığını fark etmiş olacak ki kendisini inceden kesmeye başlamıştı. ''İyi misin?'' Diye sorar gibiydi marianne…

Ali, marianne ve kendisi kalmıştı birtek ofiste.

(devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder