12 Kasım 2009 Perşembe

DÜNYANIN SONUNA UYANAN ADAM

Uyandığımda başım zonkluyordu, soğuk, çok aydınlık bir yerdeydim. Burası bir hastaneydi evet. Dışardan çığlıklar geliyor, etrafımda da bir sürü insan koşuşturuyordu. Hemşirelerden birini yakaladığımda bana bu günün dünyanın son günü olduğunu, ve benimde yaklaşık sekiz senedir komada olduğumu söyledi. 

Bir anlık şaşkınlığımdan sonra, son hatırladığımın üstüme doğru gelen bir kamyon olduğunu hatırladım. Kamyon çarpınca komaya girmiş ve uzunca bir süre uyumuş olmalıydım. O'na ne yapmam gerektiğini sorduğumda, "Banane be adam, bu gün dünyanın son günü, senle mi uğraşacağım!" diye tersledi beni. E madem kimsenin kimseyle uğraşacak vakti ya da hali yoktu, ben de çıkar giderdim.

Dışar çıktığımda her yan kaostu, herkes bir yerlere koşuyor, yağmacılar bir şeyler çalıyordu. Her yandan kara kara dumanlar tütüyor, arabalar sağda solda ters yatıyordu. Gök kan kırmızısıydı, ortalık o kadar sıcaktı ki, ensemden ter akıyordu. O çılgın kalabalığın arasında sarsakça yürüdüm bir süre. Sekiz senelik uykunun ardından hamlamışım, dalağım şişti ve biraz oturdum bir kaldırıma. Düşüncemde kaybettiğim sekiz sene, ve dünyanın son gününe uyanmanın şanssızlığı vardı. Oysa uyuyor olsam hiç hemgameye gerek kalmayacak, uykumda huzurluca ölüp gidecektim. 

Kazadan önce bir hatun vardı, O'na mı gitmeliydim? Nereye gidiyorsun be hey kamil dedim kendime, çoktan evlenmiş, bir de çocuk yapmıştır. Hem öyle olmasa bile, hani beklemiş olsa ne diyecektim? "Bebeğim, biraz geç oldu, hem dünyanın son günü ama yine de geldim." mi diyecektim? Çok saçma olurdu. Hem son gününde insan biraz bencil olmalı, O'nu şimdi düşünmek niye? Birden lacivert takımlı, memur kılıklı bir adam bitiverdi yanımda.

"Öhm"ledi, ilgimi ona yöneltmemi bekledi. Hiç oralı olmadım, son günümü şu moronla konuşarak mı geçirektim? Hiç sanmıyorum. Daha fazla dayanamadı, "Beyefendi, ben hastanenin avukatıyım." dedi. "Banane!" demektense anlamazca baktım yüzüne. "Tam sekiz senedir hastahanede yatıyorsunuz, tonla borcunuz var ve ödemeden çekip gitmişsiniz!" dedi. Aptalladım, itiraf edeyim. "Arkadaşım, manyak mısın sen?" diyebildim. "Hayır ben işvereninin haklarını koruyan bir avukatım." dedi. "Çıldırmış olmalısınız, bu gün dünyanın son günü ve siz gelmiş benden hastanenin alacağını tahsil etmeye çalışıyorsunuz?" dedim, ve anlamazca suratına bakmaya devam ettim. "Evet" dedi, "Ne olmuş dünyanın son günüyse? Bu işimi sarsaklamam için yeterli sebep değil.". "Yürü git manyak." dedim ve yürümeye başladım ki, koluma yapıştı; "Hiç bir yere gidemezsiniz, sizi mahkemeye çıkartmalı. . ." dedi ama dediği anda düşüncelere gark oldu kaldı öylece. "Neden durdunuz, ne düşünüyorsunuz?" dedim, "Mahkeme salonu yandı." dedi. "E ne olacak?" dedim, "Direk hapis. . ." dedi ama gene dondu! "Yine dondunuz?" dedim ama cevabı netti sanırım, muhtemelen o da yanmıştı ki o da bunu söyledi zaten.

"E madem öyle ben gideyim." dediğimde gönülsüzce kabul etmek durumunda kaldı. Deniz düştü aklıma, bari gidip şı kırmızı göğün altında denizi izleyeyim diye geçirdim aklımdan. "Acaba" dedi bir ses içimden, "oraya gidecek kadar vakit var mı?". Olsun ya da olmasın, ne farkederdi ki, sonuçta burda boş duracağıma yolda ilerlerken ölürdüm. Ölürdüm? Acaba nasıl ölürdüm? Uff ne saçma düşüncelerdi, bir şekilde ölecektim işte, kafama göktaşı düşse ne, yer yarılsa da içine düşsem ne? 

Böyle saçma düşüncelerle vardım sahile. Bir çift sarmaş dolaş oturmuş, denizi izliyordu. Hiç umrumda olmadılar açıkçası. Kırk-elli metre ilerlerine oturdum. Öyle boş boş denize bakıyordum ki, erkek olan yanıma geldi; "Bilader, sen benim kız arkadaşımı mı kesiyorsun?" dedi. Hah işte bir deli daha, "Yok beyefendi, ne alakası var. Ben sadece şu son günde denizi izliyorum." dedim. Baktı ki, efendice alttan alıyorum şahlandı da şahlandı! "Ne bakıyon lan, bakıyon işte gördük!" dedi. Uff ne salak adamdı, dünyanın son gününde insan böyle saçma işlerle uğraşır mıydı yahu! Sevgilin yanında işte seviş öküz!

Anladım ki, bu çekirdek ben alttan alıp burda durdukça kıza hava olsun diye coşacak. Kız da erkeğinin O'nu korumasının şevkiyle arkada kikirdiyordu gerçi. Kalkıp ağzını kırsa mıydım, yoksa şu son günde tadımı kaçırmadan yürüyüp gitmeli miydim? Doğrusu sallamamak, ve gitmekti. Kalktım gidiyorum ki, "Hah efendi ol bas git it!" dedi ve sevgilisine mahrur bir kahramanmış gibi yöneldi. Tamam son günde coşmak yersizdi, ama bunu yanına bırakmamalı ve şu son gününde sevgilisinin yanında eşeğin götüne sokmalıydı bu cüheylayı.

Yapıştım yakasına, "Ne dedin lan sen angut!" dedim. Daha o an titremeye ve abi aman demeye başladı. Kızsa erkişisinin aşağılanmasına aldırmadan gözlerime bakar oldu. Kızın yeni kahramanın ben olduğumu anlamak güç değildi. "Eeeh siktirin gidin lan." deyip uzaklaştım ordan. "Aklımdan ne manyak insanlar şu son günde. . ." diye de geçirmeden edemedim.

Yolum çığlıklarla, yardım istekleriyle çokça bölünüyordu da, bu son günde ne yardımım olurdu ki! Birden yirmi-otuz metre ilerime bir alev topu çakıldı. Havada taklalar atarken ahana da ölüyorum dedimse de, yumuşak zemine pof diye çakıldığımta tek sıkıntım popomdaki sancıma oldu. Biraz da kulağım çınladı ama o da normaldir heralde. Sonra her yana alev topları düşmeye, o coşkun çığlıklar son nefes hırıltılarına dönmeye başladı. 

Dünyanın sonuna uyanmak hiç iyi bir şey değil dostlarım, bunu çok net söyleyebilirim size. Sonra bir an her şey durdu. Tık! Karanlık. . .

3 yorum: